Monday, May 23, 2011

Dixie Dean

işte... şu yandaki resimde gördüğünüz adam dixie dean. bu siyah beyaz, pasaklı, kirli ama mutlu adam dünya futbol tarihinin ilk 9 numarası ve bu blogun isim babası. bugün bütün genç forvetlerin büyük takımlara geldiklerinde kendi bölgelerini işaretleme arzusuyla 9 numaraya gözlerini dikip bakmalarının sebebi; gelmiş geçmiş en fenomen forvetlerinin sırtında isimlerinin altında rakamlarının en büyüğünün yazmasının yegane tetikçisi. böyle bir mevki için daha iyisi olabilir miydi? yirmi iki ocak bin dokuz yüz yedide "william ralph dean" adıyla doğar bu mutlu adam. yedi yaşındayken ingilterenin de beşiğinde olduğu bir diplomatik ilişkiler ağından dünyanın hiç görmediği büyüklükte bir harp çıkar. ülkesi nasıl bu savaşın içindeyse mersey nehrinin batı yakasında doğan bu çocuk da öyle içindedir savaşın. savaş adına tüm ülkeyi örgütleyen liderler onu da katarlar davalarına, harp çabası için süt taşır yerel evlere. on bir yaşına kadar geceleri savaşa aittir, ama o umursamaz, pek sonraları okulu on beş yaşında bıraktığında da yine gecelerini sırf sabahları futbol oynayabilsin diye demiryolu işçiliğine verecek, gün doğduğunda futbol topuyla arasında hiçbir şey olmasın diye uykusunu feda edecektir hiç gocunmadan. ama savaş o on bir yaşındayken bittiğinde hemen bırakmaz okulunu, dört sene daha devam eder, ardından babasının çalıştığı demiryolunda işe girer. demiryolu şirketi varislerinin bir takımı vardır, new brighton f.c. adında. ilk teklifini oradan alır dean, fakat reddeder ve merseyside'ın ufak bir takımına, pensby united'a çevirir rotasını. ilk kontratı, onu fark eden ilk gözlemci ve ardından birkenhead'in, doğduğu yerin en büyük kulübü tranmere united'a ilk transfer. ağır bir sakatlığın bile yıldıramadığı, taraftarların iki savaş arası kahramanlara ihtiyaç duyduğu bir dönemde çok severek "dixie dean" dedikleri o adam otuz maçta yirmi yedi gol atar ilk sezonunda. otuz maçta yirmi yedi gol onun çocukluk hayali everton'a transfer olması için yeterlidir. az buz değil, o zamanın rekor parasıyla tam üç bin paunda transfer olur everton'a dixie dean, üç yüz paund da imza parası alacakken o zamanın federasyonu buna kota koyar, otuz paunda indirir. dean için önemli değil bu. o everton'ı o zamanın kulüp yöneticisi thomas mcintosh onunla bir görüşme ayarladığında evinden görüşmenin bulunduğu otele tam dört kilometre koşarak gidecek kadar seviyordur, bu sevgisi de ilk sezonunda tam otuz iki golle gösterir kendini. kafatasını ve çenesini kıran bir motorsiklet kazası bir daha futbol oynayamayacak damgası vurdurtturur dixie'ye, ama o bu damgaya inat o kafatasıyla maça çıkıp bir de muazzam bir kafa golü atar. o kaza onun ilk milli maçına çıkmasına da engel değildir, bin dokuz yirmi yedinin şubat ayında ilk kez geçirir sırtına ingiltere formasını. bin dokuz yirmi yedi senesinin onun için ne kadar muazzam bir sene olacağının işaretidir bu. o sene başlayan lig maratonunda everton yirmi yıl sonra ilk defa, tam yüz iki gol atıp elli üç puan alarak elli bir puanlı huddersfield'ın önünde birinci tamamlar ligi. everton'ın tarihindeki üçüncü şampiyonluğun altında dixie dean'in ismi vardır, zira everton'ın attığı yüz iki golün tam altmışını o sene otuz dokuz maça çıkan dean atar. diğer takım arkadaşlarının attığı toplam gol sayısını on sekiz sayı ile geçen dixie takımının otuz senesinde kümedüşmesini engelleyemez belki de, ama otuz birde everton birinci lige yükselip, otuz iki de dördüncü şampiyonluğunu onurlar listesine yazdırıp, otuz üçte federasyon kupasını müzesine götürdüğünde gollerin neredeyse hepsinin altında onun imzası vardır. zaten onu bu yazının konusu yapan şey de otuz üç finalidir; federasyonun hakemin oyuncuları tanımlayabilmek adına numara sistemini getirttiği finaldir bu. bu sistem günümüz sisteminden farklı işler; oyuncular istedikleri numarayı seçmek bir yana, karşı takımdaki oyunclarla aynı numaraları bile seçemezler. everton bir ile on bir arası numaraları alır, rakibi manchester city ise on iki ile yirmi iki arasını. futboldaki çoğu numara stigmasının temeli işte o gündür; birinci kaleci bir numarayı, manchester city'nin kalecisi, yani ikinci kaleci yirmi iki numarayı, göbek oyuncusu beş numarayı, 3-2-5 sistemiyle oynadıklarından dolayı tam merkez forveti olan kaptan dean ise dokuz numarayı alır. dokuz numarayı aldığı günü de boş geçmez dean, kendi kurduğu kadro maçı manchester'ın ikinci takımından alıp götürürken elli ikinci dakikada selamını çakar dönemin en iyi kalecilerinden len langford'a. dokuz numara efsanesi o elli ikinci dakikada perçinlenmiştir.

sonra? sonrası yokuş aşağı, çoğu futbolcuda olduğu gibi. yaşlandıkça oynayamaz oluyor dixie, otuz yedide everton'dan ayrılıyor, notts county'de bir sene oynadıktan sonra pixie'min diyarı irlandaya gidip sligo rovers formasıyla yedi maçta on gol atıyor.40 senesinde hayatının ikinci cihan harbi patlak verdiğinde ashton united'ın bir daha ömrü boyunca görmediği bir taraftar kitlesine karşı son maçını oynayıp, son golünü atıyor, ardından da savaş onun yerine yapıyor jübilesini. futbolu bıraktıktan sonra bar işletme ve bahis salonlarında çalışma gibi işlerde çalışıyor seneler boyunca, yetmiş ikide grip teşhisiyle hastaneye yatırılıyor, yetmiş altıda da pıhtılaşan kanı sağ bacağını alıyor ondan. tüm futbolcuların laneti efsanevi dixie dean'i de buluyor, onu bir ülkenin milli kahramanı haline getiren bacağı en sonunda evine kapatıyor onu.

bir mart bin dokuz yüz seksende geliyor ondan sonra hayatının bir sonraki efsanesi. bin dokuz yüz yirmi beşte sırf everton onu transfer etmek istiyor diye bir toplantıya dört kilometre koşarak gelen adam, birinci lig tarihinin bir sezonda en çok gol atan oyuncusu, on altı milli maçta on sekiz gol, everton formasıyla üç yüz doksan dokuz maçta üç yüz kırk dokuz gol atan ilk dokuz numara; o efsane forvet, uğruna kafasını kırdıktan sonra maça çıktığı, tam on iki sene kanını, terini ve gözyaşlarını akıttığı mavi formalıların ezeli merseyside rakipleri liverpool ile oynadıkları maçta, yetmiş üç yaşında bir kalp krizi geçirerek veriyor hayatını. tam on iki sene iki yüze yakın maça çıktığı o sahada, canından çok sevdiği takımının en kritik maçını oynadığı sırada veriyor son nefesini. peki nasıl hatırlanıyor şimdi ömrü boyunca tek bir kart bile görmemiş bu yorgun, pasaklı ve mutlu adam? hani tam on iki sene maça çıktığı stad demiştim ya, kanını, terini, gözyaşlarını ve en sonunda son nefesini bıraktığı? o stadın önünde şöyle bir heykel duruyor şimdi; altında yazan şu cümlelerle:"Footballer, Gentleman, Evertonian."


No comments:

Post a Comment